12 OLYMPOS TANRISI (part 1)
- İlayda Sarı
- 6 Eyl 2021
- 9 dakikada okunur

Tanrılarla ilgili başlıca eserler, Homeros'un İlyada ve Odysseia destanları ve o dönemde yazılmış Hesiodos'un İşler ve Günler adlı eseri ile Tanrıların Doğuşu (Teogoni) adlı şiirlerdir. Bu edebiyat eserleri Eski Yunan dini hakkında bilgi verir ve karmaşıklığını gösterir. Asıl yunan tanrıları, İsa'dan iki bin yıl önce Akalar ve Dorlar tarafından; Kuzey'den getirilmişti. Bu tanrıların başında ışıklı gökyüzünün tanrısı vardı ve bu tanrı, klasik yunan panteonunda, tanrıların başı Zeus'a dönüşecekti. Daha sonra yüzyıllar boyunca bu tanrı ve tanrıçalar Doğu'dan gelen tanrı ve tanrıçalarla karıştı ve onların tanrısal özellikleri daha önceki tanrılara da verildi; mesela Afrodit, özelliklerinin çoğunu İştar veya Astarte adlı Doğu tanrıçalarından almıştır. Hera ise Akhalılar'ın eski bir tanrıçasının özellikleri ve Giritlilerin ana tanrıçasıyla Küçük Asya kavimlerinin ana tanrıçasının izleri görülür.

Olimpos adı Yunanistan'ın en yüksek dağı olan Olimpos Dağı'ndan gelir. Tanrıların dağın zirvesinde bulutların arasında sarayları olduğuna inanılır. On iki sayısı ise karşımıza birçok mitte çıkan bir sayıdır; Yahudilikte On iki İsrail kabilesi, Çerkeslerde 12 büyük kabile, Hristiyanlıkta İsa'nın 12 Havarisi; Şiilikte On İki İmam, Zodyak'taki 12 burç gibi. Sayıya yüklenen bu bakış açısından dolayı Yunan tanrıları da 12 tanedir ve 13 sayısının uğursuzluğuna inanılır. Örneğin İskandinav mitolojisinde tanrıların yemek masasına oturan 13. tanrı Loki, iyilik tanrısı Balder'in ölümüne neden olur. Bu açıdan önceden On İki Olimposlu arasında gösterilen Hestia, Dionisos Olimpos'a gelince 13 tanrı olmasın diye yerini ona bırakıp insanların arasına karışır. Hades'in yeraltında, Poseidon'un denizin altında olmak üzere Olimpos dışında da sarayları vardır. Ayrıca Demeter ve Hestia örneklerinde olduğu gibi tanrılar isterlerse Olimpos'tan tamamıyla ayrılabilirler ya da Herkül gibi yarı-tanrılar ya da Ganymedes gibi ölümlüler de Olimpos'a kabul edilebilir.
ZEUS

Tanrıların tanrısı, tanrıların ve insanların babasıdır Zeus. Kronos'la Rheia'nin altıncı ve son çocuğudur. Ne var ki Kronos, babası Uranos'un başına gelenlerin kendi başına da geleceğini bilir ve çocuklarından birinin kendisini devirip yerine geçmesini önlemek için, Rheia'nın doğurduğu her çocuğu yutar. Yaslara bürünür Rheia. Zeus'u gizli dogurabil mek için yalvarır Gaia ile Uranos'a. Toprak Ana Gaia ve yıldızlı Gök Uranos, kızlan Rheia'yı, Zeus'u doğuracağı gün Girit adasında Lyktos'a gönderirler Rheia bu adada doğurduğu Zeus'u ulaşılması olanaksız bir mağaraya saklar. Kimi savaş erleri, oklarını kalkanlarına vurarak çıkardıkları gürültüyle, küçük tanrının ağlamalarının duyulmamasını sağlarlar Amaltheia adında bir keçi de Zeus u besler. Başka bir söylenceye göre ise Amaltheia, Zeus a dadilik eden bir perinin (nympha) adıdır. Çocuk Zeus'u İda Dağında bir mağaraya götürmüş ve bir keçinin sütüyle beslemiş Güneş tanrı Helios'tan doğma korkunç bir yaratıkmış bu keçi. Titanlar bile korkarmış ondan. Bunun için Gaia, keçiyi Girit mağaralarında saklamak zorunda kalmış, Zeus, büyüdükten sonra, egemenliği ele geçirmek için bu keçinin postundan bir kalkan yapmış. Sonraları Athena, bu kalkana, Gorgo canavarının, saçları yılanlarla örülü kafasını da eklemiş.
Zeus'un birçok sıfatı vardır. "Bulutları devşiren''dir, "göklerde gürleyen"dir, "şimşek savuran" dir. "uzaktan duyulan gök gürültüsü"dür, "keçi derisinden kalkan taşıyan "dır, "yağmur yağdıran''dır, "rüzgârları estiren''dir, ''göğe gökkuşağını asan''dır.
Zeus, evrenin egemenliğini eline geçirdikten sonra Olympos'a taht kurar, oğlu demirci Hephaistos'un yaptığı krallık asasını taşır. Ölümlü ölümsüz birçok sevgilisi olmuştur Zeus'un. Şurası kuşkusuz ki, tanrılar içinde kadınlara en düşkün olanı Zeus'tur. :)
HERA

Zeus'un karısı ve kız kardeşidir. Zeus, bir kış günü, soğuktan titreyen bir kuş biçiminde görünür kardeşine, Kuşa acıyan Hera, onu avuçlarına alıp göğsüne bastırır. Hemen asıl kılığına giren Zeus, fırsatı değerlendirmeye kalkışır. Hera direnir önce. Sonunda, Zeus'un kendisiyle evlenmesi koşuluyla teslim olur.
Bir başka efsaneye göre Zeus ile Hera'nın düğünü, Batı Kızları Hesperidler'in bahçesinde olmuştur. Gaia, bu vesileyle, Batı Kızlarının bahçesinden gelen altın elmaları (bir başka söylentiye göre, doğurganlık simgesi olan narları) Hera'ya armağan eder. Hera da, bu elmaları kendi eliyle Batı Kızlarının bahçesine eker. Bütün bu değişik anlatımlara karşın, gerçek olan şudur ki, Hera, Zeus'un ilişkide bulunduğu dişiler arasında, tanrılar tanrısının tek resmi karısı olmayı başarmıştır.
Kıskanç, hırçın, inatçı, kavgacı kadın örneğini temsil eder Hera. Ciddi, olgun ve namuslu bir güzelliğe sahiptir. Güzelliğine çok önem verir. Bunun için de her yıl Kanathos ırmağına yıkanmaya gider. Kaynağın büyülü suları, ona her yıl bakireliğini geri verir.
Paris kendisini en güzel seçmedi diye Troyalılara kini büyüktür. Bu dırdırcı kadına Zeus da tahammül edemez. Herakles'in peşini bir türlü bırakmadığı için, örs bağlar ayaklarına inek gözlü karısının, ellerine de altından zincir vurup, asar havaya baş aşağı. Hera, evliliğin ve gebeliğin koruyucusudur.
Dolgun vücutlu genç kadın şeklinde tasvir edilir. Azametli ve vakur bir yüzü, ciddi ve düşünceli bakışları vardır. Çıplaklığını göstermeyen kıvrımlı bir giysi içindedir. Üstünde guguk kuşu bulunan bir asa taşır. Bu kuş, Zeus'la evlenişinin simgesidir. Tavus kuşu ve nar, işaretleri arasındadır.
ATHENA

Athena'yı, öteki adıyla Pallas'ı Zeus kendi doğurmuştur. Metis, Zeus'un ilk karısıdır. Çakır gözlü bu tanrıçayı Zeus, Athena'yı doğuracağı sırada yutmuştur; çünkü Gaia ile Uranos, Metis'den doğacak erkek çocuğun babasını tahttan indireceğini bildirmişler dir. Zeus, Metis'in karnındaki Athena'yı yuttuktan bir süre sonra, Hephaistos'a alnını yardınır. Başka bir geleneğe göre, Zeus'un alnını baltayla Prometheus yarar. Bu yarıktan pırıl pırıl zırh lara bürünmüş olarak Athena doğar.
Zeus'un, çocukları içinde en çok Athena'yı sevdiği söylenir. Bu nedenle, kalkanını ve yakıcı şimşeğini yalnız onun taşımasına izin verirmiş.
Athena, doğru, haklı savaşın tanrıçasıdır. Onun için kullanılan Pallas sıfatının kökeni pek açık değildir. Yunanca 'pallo/kargi sallamak, atmak kökünden gelebileceği gibi, bakire anlamına gelen bir kökle de ilişkili olabilir. (Pallas Athena'nın sihirli nitelikler taşıyan heykeline Palladion adı verilir.)
Attika bölgesinin topraktan bittiği söylenen efsanevi ilk kralı Kekrops zamanında, tanrılar yeryüzündeki kentleri aralarında paylaşmak isterler. Ama Athena ile Posedion arasında anlaşmazlık çıkar. Her ikisi de Atina'nın koruyuculuğunu üstlenmek istediklerinden, anlaşmazlık bir yarışmayla çözümlenir. Deniz tanrı Poseidon Akropol'de üç çatallı zıpkınını yere vurur ve bir tuzlu su kaynağı fışkırır. Vergilius'un kabul ettiği daha geç bir geleneğe göre ise bir at çıkartır. Athena da bir zeytin ağacı diker. Tanrılar, yarışma sonunda Athena'nın üstünlüğüne karar verirler; çünkü zeytin ağacı, Atina kenti için daha yararlı bir şey kabul edilmiştir. Athena, böylece, Atina kentinin koruyucusu olur. Bu sonuca öfkelenen Poseidon, Attika bölgesini sular altında bırakarak öç alır.
Athena, bakireliğini kıskançlıkla koruyan bir tanrıçadır. Ama güzelliğine yine de çok düşkündür. Nitekim, kendisinin yarattığı söylenen kavalı çalarken, suda yansıyan imgesini görür. Şişen avurtlarının güzel yüzünü çirkinleştirdiğini fark edince, çalgı aletini fırlatıp atar. Marsyas bu kavalı alacak ve başına bir sürü bela gelecektir. Athena, tasvirlerinde genellikle baştan aşağı silahlıdır. Başında miğfer; sol elinde, ortasında Perseus'un öldürdüğü Medusa'nın başı bulunan bir kalkan; göğsünde yine Medusa başlı bir zırh bulunur.
Bir savaş yağmasından elde edilen tunçla Fidias'ın yaptığı Athena Promakhos (önde Dövü şen Athena) heykelinde, tanrıça ayakta dimdik durmakta, miğfer, mızrak ve kalkanla tasvir edilmekteymiş. Öylesine kocaman bir heykelmiş ki bu, miğferle mızrağın parıltısı, Pire'ye yaklaşan gemicilere yol göstericilik edermiş.
Athena Parthenos (Bakire Athena) örneğini de Fidias saptamıştır. Fidias'ın altın ve fildişinden yaptığı bu dev heykelde de aynı silahlar yer alıyormuş. Dokuz metre kadar yüksek olan Athe na Parthenos heykeli, Parthenon'da yükseliyordu.
Şimdi Atina Müzesi'nde bulunan ve kimi değişikliklerle Fidias'ın Athena Parthenos heykelini kopya eden eserde, tanrıça başında miğferi, sağ elinde tuttuğu bir Nike (Zafer) heykelciği, sol elini dayadığı bir kalkan ve göğsünde Medusa başlı ve aigis denilen deri bir zırhla tasvir edilmiştir. Kimi heykellerinde ise sol elinde bir mızrak tutar veya mızrağa dayanır durumdadır. Münih Müzesi'nde bulunan bir savaşçı Athena heykelinde, tanrıça sol elinde kalkan, sağ elinde mızrak tutar. Athena, bilgelik tanrıçası olarak Pronoia (temkinli, ihtiyatlı) sıfatına sahipti. Simgesi baykuştur.
APOLLON

Titanlardan Koios ile Phoibe'nin kızı Leto (Lat. Latona), Zeus'la birleşerek, Apollon ve Artemis'i doğurur. Leto gebe kalınca, ya doğacak güçlü tanrıdan, ya da amansız Hera'nın hışmından korktukları için, hiçbir ülke kabul etmez onu. Bir sığınak bulamadan oradan oraya sürüklenen Leto'yu sadece Delos adası kabul eder. Fakat bir koşulla: Delos, kıyılarını denizin dövdüğü, kayalık ve kısır bir topraktır. Doğacak tanrının ilk tapınağı burada kuru lacaktır ve tanrı, adadan hiçbir şey esirgemeyecektir. Leto, bütün bunların gerçekleşeceğine, Gaia, Uranos ve Styks adına ant içer. Leto'nun çilesi bununla da bitmez. Tam dokuz gün dokuz gece doğum sancıları çeker. Yine de doğuramaz. Birçok tanrıçanın, Leto'nun başında sevgiyle beklemesine karşın, Hera'nın alıkoyduğu ebe tanrıça Eileithya bir türlü gelmez. Sonunda Olympos tanrıları ayağı tez' İris'i göndererek, ebe tanrıçayı getirtirler.
Doğumda hazır bulunan tanrıçalar, yeni doğan küçük tanrıyı yıkarlar ince apak bir kundağa sararlar. Anası emzirmez Apollon'u. Tanrıça Themis, nektar ve ambrosia ile besler onu. Çiçeklere bürünür kayalık Delos.
Apollon adının kaynağı bilinmese de, bu ona eklenen Phoibos sıfatının parlak, ışık saçan, Işıtan' anlamına geldiği konusunda kuşku yok. Ne ki Apollon, güneş veya ışık tanrısı değildir. Asıl güneş tanrısı Helios'tur.
Apollon adına çok sık eklenen bir başka sifat da okçu, hedefi vuran, gümüş yaylı'dır. İlyada'nın ilk dizelerinde "omuzlarında yayı, iki ucu kapalı okluğu ile" tanıtılır. Kardeşi Artemis'le paylaştığı bu okçuluk yeteneği, Apollon tanrıya büyük bir üstünlük sağlar. Apollon veya Artemis'in okuyla ölmek, tatlı, acısız, ani bir ölüme kavuşmak demektir. Sarışın sıfatı' da Apollon'undur. Bu sıfat, tanrının Apollon'un yaydığı ışığa işaret edebileceği gibi, doğrudan doğruya onun saçlarının rengiyle de ilgili olabilir.
Apollon, biliciliğin ve musikinin de tanrısıdır. Altın kılıçlı', 'altın saçlı'dır. Pek fazla savaş macerası yoktur.
Gaia, Python adında bir ejder doğurmuş ve bunu Delphoi yöresinde bulunan Themis bilicilik merkezine bekçi koymuş. Parnassos tepesinin üstünde yer alan Delphoi'un adı başlangıçta Pytho imiş. Apollon, doğduktan dört gün sonra, Hephaistos'un oklarıyla silahlanmış olarak Delphoi'a gider ve Python'u öldürür. Sonra da burada kendi bilicilik merkezini kurar. Kardeşi Artemis'in de yardımıyla, Niobe'nin çocuklarını oktan geçirir.
Kimi yetenekleri konusunda Apollon'un çok kıskanç olduğu da bir gerçek. Phrygia'lı bir silenos olan Marsyas'a karşı öfkesi ve acımasızlığı şöyle anlatılır: Athena, bir gün, kendi yarattığı söylenen kavalı çalarken suda imgesini görür. Kaval, yanaklarını şişirip çirkinleştirdiği için, onu alıp dereye atar. Marsyas, çalgı aletini alır, çalmaya başlar. Çala çala bu sanatta o kadar ilerler ki, Apollon tanrının lyrasıyla yarışmayı bile göze alır. Apollon ise yarışmayı bir koşulla kabullenir: Kim yenerse, yenilene istediği cezayı uygulayacak. Bu müzik Lidya'da Tmolos Dağında (Bozdağ) yapılır. Yargıç olarak da Musalar ve Frigya kralı Midas hazır bulunur. Musalar Apollon'u birinci ilan ederken, Midas oyunu Marsyas için kullanır. Bunun üzerine tanrı Apollon, Midas'ın kulaklarını eşek kulağı haline sokar, Marsyas'ı da bir çam ağacına bağlayıp, diri diri derisini yüzer. Derisini de bir mağaranın girişine asar. Böylece bir işkenceyle can veren Marsyas'ın derisi o kadar duyarlı imiş ki, yakınında çalan her kavalın sesi titretirmiş onu.
Apollon'un daha çok aşk serüvenleri ünlüdür. Bunlardan en önemlisi, güzel peri kızı Daphne ile ilgilidir. Teselya ırmağı Peneus'un kızı Daphne'ye tutulur Apollon tanrı. Ne ki, yüz bulamaz kızdan. Korkup kaçmaya başlayan güzel periyle Apollon arasında çılgınca bir kovalamaca başlar. Daphne kaçar, Apollon kovalar. Daphne, tam yakalanmak üzereyken, Toprak Ana'nın, Gaia'nın yardımını diler. Dilediği anda da bir defne ağacına dönüşür. Hemen oracıkta açılan toprağa saplanan kızın ayakları kök, saçları filiz olur. Apollon, kızın soğuk kabuklu gövdesini kucakladığında, hala çarpan yüreğini duyar.
Apollon, çeşitli özelliklere sahip olsa da, tasvirlerinde genellikle tek bir biçimde gösterilir. Güçlü ama zarif vücuduyla, geniş göğsü, dar kalçaları, uzun saçları ve sakalsız yüzüyle, idealleştirilmiş genç erkek güzelini temsil eder. Genellikle çıplaktır.
Çalgıcı olarak tasvir edildiğinde, geniş kıvrımlı bir khiton giyer. Plastik tasvirinin tek örnek olmasına karşın, karıştığı efsanelere göre işaretleri çeşitlidir: Aletlerden ok ve okluk veya lyra; hayvanlardan kurt, yunus balığı, kuğu, karga; bitkilerden defne, palmiye, zeytin ağacı.
ARTEMİS

Zeus'un Leto'dan olma kızıdır. Kardeşi Apollon nasıl Güneş'le bir tutuluyorsa, Artemis de Ay'la bir tutulur. Üçlek bir tanrıçadır:
1) Avcılık ve bakirelikle ilgili efsanelerde yer alan Artemis
2) Ay tanrıçası Selene
3) Gecenin karanlık gücüne egemen Hekate.
Artemis'i İlyada'da ok, yay, at ve arabayla ilgili olarak görürüz. Ne ki bu araçlar, sonraki kaynaklarda olduğu gibi av ve avlanma amacıyla değil, insanlara hızlı ve acısız ölüm vermek için kullanılır. Nitekim erkeklerin ani ölümü Apollon eliyle, kadınlarınki ise Artemis eliyle olur. Apollon gümüş yaylı olmasına karşın, bu okçu tanrıça altın yaylıdır.
Evreleri açıkça belirlenmesi güç tanrıça kavramından, doğanın koynunda su perileriyle ve hayvanlarla birlikte yaşayan avcı bakire kız kavramına geçilmiştir.
Bakireliğine çok düşkün olan Artemis'in hışmına zavallı bir avcı olan Aktaion uğramış. Aristaios'la Autonoe'nin oğlu Aktaion, Kentaur (At Adam) Khei ron tarafından yaman bir avcı olarak yetiştirilmiş. Thebai'nin en iyi avcısı olmuş. Kendine o kadar güvenir olmuş ki, Tanrıça Artemis'le boy ölçüşmeye kalkmış. Bu da yetmiyormuş gibi, tanrıça bir derede yıkanırken Aktaion onu seyretmek gafletinde bulunmuş. Bu işe çok kızan tanrıça, Aktaion'u geyik haline sokuvermiş, sonra da zavallıyı kendi köpeklerinin ağzına atmış. Köpekler, tanımadıkları sahiplerini parça parça etmişler, peşinden de, uluyarak onu aramağa koyul muşlar. Bu duruma çok üzülen Kheiron, Aktaion'un heykelini yapmış ve onunla köpekleri avutmağa çalışmış.
Efesli Artemis dışında, Artemis'i genellikle çevik ve narin bir kız olarak, kısa ve açık bir giysi içinde, sandallarla, ok, yay ve oklukla, bir köpek veya geyik eşliğinde, kimi zaman da Ay'ı simgeleme niteliğine ilişkin olarak meşaleyle tasvir edilmiş görürüz. Bakireliğinin simgesi olarak da başında gebe kalmamış Ay anlamında, bir hilâl taşır. Kaynağını Anadolulu Ana Tanrıça'nın oluşturduğu, bereket tanrıçası Efesli Artemis ise, başı taçlı, gövdesi birçok figür le örtülü, göğsünde dizi dizi dolu memeyle, ayakta tasvir edilmiştir.
Karanlık tanrıçası Hekate'nin Artemis'le ilgisine az önce değinilmişti. Ama, hemen hiçbir efsaneye adı karışmayan bir varlıktır Hekate. Homeros, sözünü etmez onun. Hesiodos ise onu, Theogonia'da, toprak, deniz ve yıldızlı gök üzerinde egemenliği olan üstün bir tanrıça olarak över. Hekate, aslında bir Ay tanrıçası olarak görülmüş ve çoğunlukla Artemis'le bir tutulmuştur. Sonradan ise, cehennem güçlerinin ve büyücülüğün tanrıçası olduğunu görürüz.
Belirttildiği gibi, öyle pek bir efsaneye adı karışmamıştır. Kimi kara inançlarla ilgili görülmüştür. Ona Styks'in köpeklerinin, ölülerin ruhlarının, hayalet alaylarının eşlik ettiğine inanılırdı. Büyücülere yardım ettiği kabul edilirdi.
Hekate'nin tasvirleri ya üç başlı tek bir vücut, ya da sırttan birleşmiş üç vücut halindedir. Her figürün işareti genellikle ayrıdır (meşale, anahtar, kılıç, urgan, yılan, köpek). Kimi zaman yalnızca elde meşaleyle gösterilir.
ARES

Athena aklın yönettiği savaşı simgelediği halde, Ares çılgın savaşı, körü körüne çarpışmayı amaçsız kıyımı simgeler. Zeus, Hera'dan olma bu uğursuz oğlunu söyle niteler İlyada'da:
''en iğrendiğim tanrısın sen,
hep hirgür, kavga, savaş işin gücün ele avuca sığmaz huysuzluğun, biliyorum,
anadan gelme sana, Hera'dan...''
Aphrodite, topal ve çirkin kocası Hephaistos'u Ares'le aldatır. Aphrodite'nin evlilik dışı bu ilişkisini, kocası Hephaistos'a, her şeyi gören güneş tanrı Helios haber verir. Hephaistos ise bunun öcünü şöyle alır: Görünmez ve kopmaz iplerden bir ağ yapar. Yalancıktan gidiyormuş gibi yaparak evden çıkar, iki sevgiliyi kendi yatağında suçüstü yakalar ve onları görsünler diye bütün Olymposluları çağırır. Aldatıldığını tanıklarla ispatladıktan sonra, Zeus'tan, ona düğününde verdiği armağanları geri ister ve Ares'ten zinanın karşılığını alır.
Ares, savaş alanlarında, ölüm saçan varlıkların eşliğinde dolaşıp durur. Yanında kızkardeşi Eris (Kavga), Aphrodite'den olma iki oğlu Deimos (Bozgun) ve Phobos (Korku, Yilgi), savaş ve yıkım tanrıçası Enyo, şiddetli ölüm tanrıçaları Keres'ler ve kargaşanın simgesi Kudoimos bulunur. Homeros'ta "dev cüsseli" diye anlatılır Ares. Başlıca işareti, mızraktır.
Arkaik vazolarda sakallı ve tepeden tırnağa silahlı olarak gösterilir. Daha sonraki heykellerde, idealleştirilmiş çıplak bir gençtir. Savaş niteliğinden sadece miğferi kalmıştır. Daha çok oturmuş olarak ve düşünceli düşünceli önüne bakar durumda tasvir edilir.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Sanatla Kalın...
KAYNAKÇA
https://tr.wikipedia.org/wiki/On_%C4%B0ki_Olimposlu
Comments